Friday, October 20, 2006

İSTANBUL ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER

Bu şiiri sana yazdım İstanbul,
Yarım elma,
Gönül alma.

I-
Türkiye’nin adresini sordum.
Aradım, taradım
Seni buldum İstanbul.

II-
Gözünü sevdiğimin İstanbul’u
Seni pamuklara sarıp
Sarıp saklamalı.

III-
Boğaziçi’nden nazlı nazlı,
O kıyı senin, bu kıyı benim,
Bir dolu vapur geçer
Sen de içinde ol
Çek bir nefes İstanbul.

IV-
Eminönü’nde balık ekmek ye
Göz göze, diz dize sevdiğinle.
İstanbulluyum de herkese.

V-
Martı çığlıkları kulaklarımda, balık oltanın ucunda,
Bir ada vapurunda…
Ah… İstanbul ah, tadın damağımda.

VI-
Bilenler,
Bilmeyenlere söylesin.
Her Nisan yağmuru sonrası
Baştan aşağı
gökkuşağı İstanbul.

VII-
İstanbul’a değmiş
Tanrının eli,
Deli eder insanı deli
İstanbul sevgisi.

VIII-
Bu şiir diğerlerinden farklı.
Çünkü
İçinde İstanbul sevgisi saklı.

SARAYBURNU

Sarayburnu’nda
Denize sektirmek için attığım taş,
Hangi maceraları yaşamıştı?
Hangi serüvenin içinde?
Kim bilir,
Daha ne hikâyeleri olacak
Derinde?

ORTAKÖY

Ortaköy’de
Cami, sinagog, kilise
Yan yana.
Ezan sesi,
Çan sesi,
Duyulur peşi sıra.
Bu beraberlik
İç içe geçmiş
İstanbul’u seçmiş.

ÜSKÜDAR

Durup durup Üsküdar gelir aklıma.
Çocukluğumun elma şekeri tadında.
Mistik bir cennet adeta.
Vay canına!
İstanbul girmiş kanıma.

ADALAR VAPURU

Ben çocukken
En çok
Adalar vapuruna
Binmek isterdim…

Karaköy’den
Başlardı yarışımız
Bir martılar bizi geçerdi
Bir biz martıları…

Bir yunus balığı
Can yoldaşım, sırdaşım,
Arkadaşım olurdu.
İçim huzur bulurdu…

Kara korsanlar, define avcıları
Dalga seslerinde,
Denizköpüklerinde yaşardı.
Macera hiç bitmezdi...

Ben çocukken
En çok
Adalar vapuruna
Binmek isterdim…

YİNE TEZGÂH PEŞİNDESİN FRANSA

Gün bu kadar kısa
Hayat bu kadar güzelken
Yine tezgâh, yine tezgâh
Peşindesin Fransa…

Barış, kardeşlik, yerine
Yalan dolan bir yasa
Al takke ver külah
Peşindesin Fransa…

Tarihi anlamadan
Doğruyu yanlıştan ayıramadan
Güneşi balçıkla sıvama
Peşindesin Fransa…

Vah vah vah
Eyvah ki eyvah…
Kendini kargalara güldürme
Peşindesin Fransa…

BİR REKLAM (Adaptasyon)

- Bir bilmecem var çocuklar...
- HADİ SOR SOR...
- İkiyüzlü, çifte standartlı ülkedir...
- BİLMEM ACABA NEDİR? NEDİR...
- Kalleşlik, hilebazlık denince akla;
- TAMAM, ŞİMDİ BULDUM...
- Hemen onun adı gelir.
- FRANSA, FRANSA, FRANSA...
13.10.2006

BU ÇAMUR FRANSAYA KALIR

“12.10.2006 tarihli yasa için”

Kendi tarihlerinde çamur bulunanlar
Başkalarının tarihine çamur atmaya kalkmış.
Bugün yarın tarih olduğunda görecekler ki
Çamurla oynayan çamur içinde kalmış.

Çığlık-Karikatür


Dışavurumcu Ressam Edvard Munch, doğa katliamını görünce resmini acaba böyle mi çizerdi?
O.Yavuz İNAL

Thursday, August 24, 2006

BAK ARKADAŞ

Bu nasıl iş deme?
Savaş diyenlerin
Mermere geçer dişi de;
Barış diyenlerin
Muhallebi yerken kırılır dişi.

Bak arkadaş!
Dön dolaş
Yavaş yavaş
Geliyor savaş.

BARIŞ

Barış,
Az ötede…
Mesafe, bir karış.

Hadi Kımılda!..
Yavaş, kalıyorsun arkadaş,
Yavaş…

Varmak kolay,
Yetişirim sanıyorsun.
Hep sınıfta kalıyorsun.

BAL KAVONOZU

Neyi paylaşamayız bilmem ki?
Mavi gökyüzü, gül kokusu, kuş sesi,
Bal kavanozuna düşmüş bu dünya
Sana da yeter, bana da.

ELİM SENDE KALDI

Hiçbir karşılık beklemeden
Elimi uzattım sevgiyle.
Sımsıkı tuttun, bırakmadın.
Çok hoşuma gitti önce,
Sonra elim, sende kaldı nedense.

Şimdi, düşünüyorum da
Nasıl tutunacağım Dünya’ya?

KURŞUNLAR NEREYE GİDER?

Bu kurşunlar nereye gider?
Demir, çelik yığınları
Tanklar, toplar, tüfekler.
Bu kurşunlar nereye gider?

Bu kurşunlar nereye gider?
Ne adres sorar, ne kapı çalar.
Gider, bir bebeği yetim bırakır.
Birkaç gram barut ile bir tutam demir, bakır.

Bu kurşunlar nereye gider?
Bir ananın çocuğunu,
Deprem görmüş, sahil kasabasına benzetir.
Elsiz, kolsuz, çaresiz bırakır.

Bu kurşunlar nereye gider?
Önce Irak’a gitmişti, şimdi Lübnan’a
Sonra mı? Kim bilir?
Belki de sana, bana.

SAVAŞ KARARINA İMZA ATAN POLİTİKACILAR

Sorsan,
Yeşil bir dal kopartmaz,
Karıncayı dahi ezmez.

Kendilerine yabancılar.
Sizi gidi yalancılar.

Monday, August 21, 2006

TANK PALETLERİ

Tank paletleri
Yok etmesin diye
Gelincik tarlalarını,
Gündüz, gece
Rüyamda bile
Gelincik tohumları ekiyorum.

Umutlar, tomurcuklanır
Belki, yeşerir diye yürekler.

GONCA GÜL AÇTI

Her gün penceremde seyredip,
Günün ilk ışıklarında suladığım
Gonca gül
Bu sabah açmış.

Kızını sevdiğine
Gelin eden
Anne gibi, baba gibi
Önce ürktü yüreğim,
Heyecanlandı
Sonra sevindi.

GONCA GÜL

O;
Ufacık,
Tefecik,
Tomurcuk
Gonca bir gül idi.

Onu;
Gazetede,
Bir resimde
Gördüm.

Keşke
Bahçede
Görseydim.
Koklardım.

Monday, July 31, 2006

LÜBNAN’A BİR BOMBA DÜŞER

Lübnan’a bir bomba düşer,
İçim titrer, yüreğim üşür.

Lübnan’a bir bomba düşer,
Kana’da bir ananın çocukları
Susuz, dipsiz, kör kuyulara düşer.
Gitti, gider. Bir daha gelmez.

Lübnan’a bir bomba düşer
Bir babanın düşleri
Yağmursuz bulutlara düşer.
Ne tomurcuk açar, ne fidan verir.

Lübnan’a bir bomba düşer,
Yeni bir dünya düzeni için
Nehirler tersinden akıtılır.
İçim titrer, yüreğim üşür.

Tuesday, July 18, 2006

DERSİNİ ÇALIŞMAMIŞ YÜREK

Bir bir daha, iki
Bilirsin.
Altı kere altı, otuz altı
Bilirsin.

Neresi doğru, neresi eğri?
Ne, neyin değeri?
Hangisi iri, hangisi diri?
Kim kötü, kim iyi?

Nerede mavi?
Ne kahverengi?
Nasıl gri?


Bunların hepsini, hepsini
Sular seller gibi
Bilirsin.

Dersini çalışmamış yürek gibi
Bir benim seni sevdiğimi
Bilmezsin.

KARINCALAR GİBİ EZİLMEDEN

Tank sesi, top sesi
Duymak istemiyorum dostum,
Her köşede patlayan bomba sesi.


Her yağmur sonrası
Gökkuşağı görmek istiyorum.
Sahilde dalga sesi,
Bahçede kuş sesi, kanat sesi duymak istiyorum.
Gül kokuları koklamak istiyorum.

Barış, kardeşlik türküleri söylensin.
Halay çekilsin,
Horon tepilsin,
Zeybek oynansın bir arada

Karıncalar gibi ezilmeden
Özgürce yaşanılsın dünyada.

Sunday, July 02, 2006

ERKEKLER VE KADINLAR

Ne dersen de
İster çay, ister dere
İster nehir, ister ırmak
Bir akarsudur erkek.

Yatağında kıvrıla kıvrıla
Bazen taşkın akar,
Bazen ürkek.

Yaramaz çocuk gibidir
Bilinmez ne yapacağı
Başıboş bırakırsan eğer.

Uslu bebek gibidir
Set çekersen,
Bent kurarsan önüne
Kıymetli madenlere eşdeğer.

Akarsuyun denizle
Buluştuğu yerde
Oluşuverir verimli, alüvyonlu toprak.
Eveleyip gevelemeye
Karanlıkta göz kırpmaya ne gerek.

Hani, derler ya,
“Kadınlar deniz gibidir.”
Yormayın adamı
Anlayın işte
“Her akarsu bir denize muhtaç.”

SEVGİNİN ADRESİ BELLİ

Beyaz papatya,
Pembe karanfil,
Kırmızı gelincik,
Mor menekşesiz şiir olur mu?
Ya da kır çiçeksiz?

Kır çiçeklerinin
Bin bir çeşidi var.
Her biri
Bir diğerinden güzel.

Bu şiirin sözcükleri arasında
Kelebekler uçsun istiyorum.
Bir mısraında
Börtü böcek bulunsun.
Karıncalar
Çimlerin arasında dolaşsın.

Yasemin kokusu
Dizelerime sinsin.

Bulutlar olsun
Yağmur yağsın
Güneş açsın
Gökkuşağı oluşsun
Bir kıtasında.

Denizin mavisinin
Buluştuğu yerde
Denizin yeşili ile
Bir istiridye var.
İçinde sevgi saklı
Siz siz olun
Açın gönlünüzü
Sevginiz saklı kalmasın.
25.04.2004

İNSANLIK

Iki yakam
Bir araya gelmez
Bırak yakamı
Bırak yakamı İNSANLIK.

FARKI SEVECEKSİN

Mavinin,
Bin bir çeşidi var.
Bak gökyüzüne,
Bak denize.
Bak,
Bakınca farkı göreceksin.
Yeşilin de
Bin bir çeşidi var.
Bir ağacın yeşili
Bir diğerinden farklı.
Çimenin farklı,
Çiçeğin farklı,
Yaprağın farklı.
Farkı hissetmelisin.

Bakınca görüyor insan
Güzellik ayrıntılarda gizli.
Farkı seveceksin.

KUŞ BAKIŞI

Tam’ı ikiye böldüler
Birileri dedi yarım oldu.
Birileri dedi iki oldu.
Ombudsman’ mı sandılar ne!
Utanmadan sıkılmadan
Bana sordular.
Çoğaldılar mı, azaldılar mı?

“Bakış açınıza bağlı.” dedim.
Dik açı,
Dar açı,
Geniş açı.
Mayıs 2004

Can Simidi

Wednesday, June 21, 2006

SAKLAMBAÇ

Sen yok musun sen?

Aaa…
Yoksun!
Nereye gittin sevgilim?
Ateş böceği gibisin.
Bir görünüp, bir kayboluyorsun.
Ne o?
Saklambaç mı oynuyoruz?

AŞKIN TUZU BİBERİ

Bu sabah kahvaltıda
Demli çay ile
Kızarmış ekmeğin yanına
Katık yaptım
İri yeşil zeytin gözlerini…

Niye diye sorma?
Kiraz dudaklarına ise
Kıyamadım
Kulaklarıma küpe yaptım…

Bal kavanozuna düşmüş
Elma yanaklarını
Öpüp koklarım diye
Cüzdanımda sakladım…

Tatsız tuzsuz aşklara duyurulur
İşte bu küçük kaçamaklardır
Tadından yenmeyen aşkın
Tadı, tuzu, lezzeti…

BİR GÜL GÜZELİM

Bir gül güzelim
Bir gül… Bak
Gülünce gamzen oluşacak.
Gamzeni görünce güneş
Açılıp, saçılacak.
Bulutları itip
Yıkanacak tabi
Yağmur suyunda
Havlu niyetine sonra
Gökkuşağı ile kurulanacak.

Bir gül güzelim
Bir gül… Bak
Her şey çok güzel olacak…
6.5.2006

BİR ŞEY VAR

Bir şey var
Kâğıttan kayıklara yükleyip
Okyanuslara saldığım.
Her dalgada
Ceviz kabuğu gibi sallanan.

Bir şey var
Serçe kanatlarına yükleyip
Gökyüzüne saldığım.
Her rüzgârda
Kuş tüyü gibi uçuşan.

Bir şey var
Kar tanelerine yükleyip
Bulutlara saldığım.
Her temasta
Şeker gibi suda eriyen.

Bir şey var
Anlatmakla
Anlatamamak arasında
Bir şey var.

GÜN DOĞMADAN UYANDIM

Bu gece, gecenin kör karanlığında uyandım.
Seni uyandırmaya kıyamadım.
Hiç melek görmedim ama
Melekler kadar güzelsin dedim.
İltifatımı sana duyuramamanın sıkıntısı içimde
Nefes alış verişini seyrettim uzunca,
Bir inip bir kalktı,
Tekrar inip tekrar kalktı göğsün,
Bir makine düzeninde
Huzur ve sükûnet dokudu.
Yeşil, yemyeşil çimenlerde
Doru bir at otladı durdu.

Sonra bir an esnedin,
Bir solukta içine çektin
Yatak odamızın
Mis kokulu atmosferini.
Dişlerini gördüm
İnci, mercan dişlerini
Bu benzetmeler başka şiirlerde de var,
Ama öyle ne yapayım
Yalan söyleyecek, uyduracak halim yok ya!
Mavi masmavi bir okyanusta
Bir yunus oynadı durdu.

Önce, sola döndün yavaşça
Göz kapaklarında bir hareket,
Rüya görüyordun mutlaka,
Gülümsedin kendi kendine
Baktım yastık gülümsedi,
Yorgan gülümsedi,
Zaten gülümsüyordu
Masada duran resimlerimiz.
Gülümsedi gibi geldi oda
Belki de gülümsedi, kim bilir?
Uyumakla uyanıklık arasında
Bir kıpırdadın, sonra
Yeşil gözlerin aralandı.
Bir ışık, kanat çırpıp pencereden içeri süzüldü
Gece mavisine yakın lacivert bir gecede
Bir yıldız parladı durdu.

YALNIZLIĞI SÜPÜRMEK

Babamın öldüğünde
Saçlarını süpürge edip
Acılarını süpüren annem…

Bu sabah
“Alo” dedin bana
Günışığında…

Görüyorum ki
Şimdi
Yalnızlığını süpürmektesin…

Ne güzel…
Ne güzel…
Ne güzel…

KUŞ

Bana giysi gönderme baba
Giyip, yakıştığını gösteremedikten sonra
Bana giysi gönderme baba.

Bana potin, ayakkabı gönderme baba
Yol, iz bilmem
Giyip, yanına varamadıktan sonra
Bana potin, ayakkabı gönderme baba.

Bana para gönderme baba
Beraber elma şekeri yiyemedikten
Çember çeviremedikten
Uçurtma uçurtamadıktan sonra
Bana para gönderme baba.

Bana kuş gönder baba
Kuş gönder.
Her özlemimde
Binip kanadına
Varayım yanına.
Bana kuş gönder baba
Kuş gönder.
22.05.2005 Pazar İstanbul

ORTAKLIK

"Sevgili eşime…"
Ne sen bana mecbur oldun
Ne ben sana bu ilişkide…
Emanet de değildi sevgimiz
Birbirimize…

Göçmen kuşu değildik
Konup, göçüp gidecek…
Kiracı da olmadık birbirimize…
Sen ben olduğum için beni sevdin
Ben sen olduğun için seni…
Ne sen bana mecbur oldun
Ne ben sana bu ilişkide…

Güçlü kanatlarımız vardı
İstersek uçup gidecek.
Güçlü bacaklarımız vardı
İstersek kaçıp gidecek.
Kendi özgür kararımızdı
Güçlü kollarımızla, güçlü ellerimizle
Kenetlenmek.

Diktiğimiz tohumlar
Önce fide verdi, kök saldı toprakta
Şimdi meyve veren koca bir ağaç var.
Ne sen bana muhtaç, ne ben sana.
Ne sen bana mecbur oldun
Ne ben sana bu ilişkide…

SEVDAYI BÜYÜTMEK

“Önce ekmekler bozuldu”
Hikâyesini ilk böyle anlattı Oktay Akbal.
Sonra “Su çürüdü”
Ahmet Telli şiirleştirdi.

“Sevdayı büyütmek bize kaldı” dostlar.
Haydi, ekelim sevda tohumlarımızı
Güne gülümsemekle başlayalım.
Hayatımıza yeni bir anlam katalım.

Gökyüzünün mavisini
Ağacın yeşilini
Yârin gülüşünü
Dostun sıcak selamını
Aklımızdan çıkartmayalım.
Ninnilerimiz sevda koksun.
Sevda yakılsın türkülerimizde
Nefes alış verişlerimiz sevdayla dolsun.
Gökkuşağın yedi rengini
Kelebeğin kanat çırpışını
Bülbülün ötüşünü
Görelim, hissedelim, duyalım.

Bozulmasın ekmekler
Çürümesin su diye
Ekelim sevgi tohumlarımızı
Her şey ilk adımı atmakla başlar
Arkası gelir, sen devam ettikçe
Hadi ne duruyoruz?
Vakit çok geç olmadan.
Ekelim sevgi tohumlarımızı
Sevdayı büyütmek bize kaldı dostlar.

DİL ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER

“Dilin kemiği yok”
Öyle konuş ki
Doyurucu olsun
Kemiksiz et gibi.
Hakkın, doğrunun
Yolunu bulsun ok gibi.
Azı göstermesin çok gibi
Yoksa
Varken görünürsün yok gibi.

“Dilin cirmi küçüktür
Cürmü büyük.”
Söylediklerin seni taşısın
Sırtına yük olmasın.

“Dil kişiye sermayedir.”
Kimi har vurup harman savurur,
Kimi hamur gibi yoğurur,
Ekmeğini hem kendisi yer
Hem seni beni doyurur.

Bilenler ne güzel söylemiş.
“Dilim seni dilim dilim dileyim
Başıma geleni senden bileyim.”
Bundan sonra ne diyeyim?
Gözyaşım senden olmasın
Gülersem senden güleyim.

SEVMEK

Her şey sevmekle başlar
Özümsersen bu duyguyu
Karanlığın içinde
Ay da görürsün yıldız da
Kaybolmazsın
Yolunu bulursun.

Her şey sevmekle başlar
Özümsersen bu duyguyu
Hiç durma
Sen de başkalarına öğret.

HADİ GEL GAYRİ

Dal yeşil
Gökyüzü mavi
Hadi…
Gel gayri…

S u akar
Ateş yakar
İp inceldiği yerden kopar.
Ay yüzlüm, güneş gözlüm
Bilmez misin?
Karıştıran suyu bulandırır
Çok naz âşık usandırır.

Badem şekerim
Narçiçeğim.
Dal yeşil
Gökyüzü mavi
Hadi…
Gel gayri…

GURBET

Gel beraber söyleyelim
Gurbette çalışan işçinin türküsünü.
“Bir tarafta işim,
Bir tarafta eşim.
Ayrılık zor be kardeşim.”
Ne zaman
Bir gurbet türküsü duysam
Sıla özlemi çeken
İki gözüm iki çeşme.


Gurbet dedim de aklıma geldi.
Oğlumun iri yeşil zeytin gözleri
Anlatmak istediği
Çok sözü vardı sanki
Söylemez, bakışlarından belli
Anlarım ne dediğini de,
Yok çare.
İki gözüm iki çeşme.

Anamın sıcak çorbasını özlerim.
Öpesim gelir mübarek ellerini
Duasının arkamda olduğunu bilir
Daha bir güçlenirim.
En güçlü olduğum anda bile
İki gözüm iki çeşme.


Rahmetli babamı düşünürüm sonra.
Ne iyi insandın sen.
Bildiğim bütün duaları okurum her gece
İki gözüm iki çeşme.

Ara sıra dostlarıma
Ben de selam yollarım.
Bayramda, seyranda
Bir dolu mesaj gelir
Sanki hepsi bir kuşun kanadında
Ha düştü, ha düşecek.
Her mesajın güzelliği başka
Okurum hece hece
İki gözüm iki çeşme.

“Bir tarafta işim,
Bir tarafta eşim
Gurbetlik zor be kardeşim.”
Ne zaman bir gurbet türküsü duysam
Sıla özlemi çeken
İki gözüm iki çeşme.

ÜST DÜZEY YÖNETİCİ

Onu bildim bileli
Hep üst düzey yöneticiydi.

Şirket içi çekişmeler,
Toplu sözleşmeler,
Enflasyon, devalüasyon,
Kur farkları, işçi hakları…
Hayatında hep çözeceği
Üstesinden geleceği
Problemleri vardı.
Güneşin doğuşunu, batışını izleyemediğini,
Çocuğunun doğum gününü kaç defa hatırlamadığını,
Kazandığı parayı, harcayacak tatil planını yapamadığını,
Biliyordum.
Şimdi “bir dükkân açmış” diye duydum.
Aradım, “ çok mutluyum” dedi.
Çeşit yok, “tek kaşarlı tost” satıyorum.

GELİNCİK TARLASI

Bakmaya sevmeye doyamazsın.
Boynu bükük
İnce ve zariftir Gelincik.

Sen hiç gelincik tarlasından
Gelincik topladın mı?
Toplandıkça çoğalır Gelincikler.

Bir yağmur sonrası
Havaya toprak kokusunun
Egemen olduğu saatlerde
Çevrene gelincik tohumu serp.
Her yer Gelincik tarlası olsun.

Boynu bükük
İnce ve zariftir Gelincik.Bakmaya, sevmeye doyamazsın

GELİNCİK

Bugün kırda
Sarı bir papatya
Hemen yanında
Boynu bükük
Kırmızı bir gelincik
Vardı…
Bana yaşadığımı hatırlattı.
10.07.2004

Tuesday, June 20, 2006

YAŞAMA DAİR

Gün ışığını yastık,
Geceyi yorgan,
Yaşamımı renklendirmek için
Yağmur sonrası oluşan gökkuşağını
Ölçüp, biçip giysi yapıyorum.

Aşka, sevdaya, dostluğa dair ne varsa
Hayat iksiri olarak
Bir nefeste içime çekiyorum.

Gezdiğim, dolaştığım her yere
Gelincik, papatya tohumları ekiyorum.
Daha ne diyeyim?
Yaşamı, yaşamayı çok seviyorum.

GÖNÜL GÖZÜ

GÖZ görür, gönül ister,
Fazla mal GÖZ çıkartmaz.” Derdi.
Sayısını bilemeyeceği kadar
Hanı, hamamı, malı, mülkü oldu.
Sözün özü, Karun kadar zengin oldu,
Gönül GÖZÜ kör oldu.

Tuesday, June 06, 2006

HAZİNE

Ölçüsüz, tartısız sahip olduğum
Hazinemsin sen.
Hesapsız, kitapsız harcayamam.
Mayıs 2004

MACERA

Denize sektirmek için attığım taş,
Hangi maceraları yaşamıştı?
Hangi serüvenin içinde?
Ve kim bilir daha, ne hikâyeleri olacak?
Derinde.

SÖZLÜK

Bir sözlük aldım elime
Binlerce kelime dolandı dilime
Anlayana sivrisinek saz
Anlamayan zaten kaz

Bir sözlük aldım elime
Bildiğim sözcükler dolandı dilime
Hey Hoca Nasreddin
Bilenler bilmeyenlere anlatsın.

Bir sözlük aldım elime
Bilmediğim sözcükler dolandı dilime
Bilmemek ayıp değil
Öğrenmeyenler utansın.

Bir sözlük aldım elime
Sözcükler dolandı dilime
Sözcükleri tuğla misali ördüm
Toptan tüfekten güçlü olduğunu gördüm.

Mayıs 2004

KÜP ÜSTÜNE KÜP

Senin bir küpün var
Benim de bir küpüm var
Hadi küpleri üst üste koyalım.
Şimdi sen yoksun
Çek küpünü
Benim küpüm yere düştü

BİLİP BİLMEMEK

Bilmemek ayıp değil.
Öğrenenler dik
Öğrenmeyenler ezik.

Bilmemek ayıp değil
Öyleyse öğren.
Mayıs 2004

ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER

ÖZÜR
Sen özgürsün
Ben özgürüm
Biz özgürüz
Özgürlük ne sıradan şey!

Sen özgür olmasan
Ben özgür olmasam
Biz özgür olmasak
Özgürlük kıymete biner.

Yanlış mı söyledim.
Özür dilerim.

I-
Özgürüm
Özgürsün
Özgür
Şimdi sesimiz çıkıyor
Daha gür.

II-

Özüne inince
Özünü
Daha çok seviyorum.
Özgürlük.

III-
Bir diktatörün daha sonu gelmiş.
Şimdi gözüme girdin.
Özgürlük.

IV-
-Özgür
Bir bardak su getir.

- Dersini bitirmemişsin Özgür
Bugün sinemaya gidemezsin.

-Dışarda kar yağıyor.
Yine paltonu giymemişsin.
Bir daha olmasın Özgür.

Sakın yanlış anlamayın
Çok hoşuma gidiyor ama
Çocuklara
Özgür adını koymayın.
Özgürlük anlamını yitiriyor.

DEMOKRASİ

Bir adım fazla sağa
Olmaz!
Bir adım fazla sola
Olmaz!
Bir adım fazla geriye
Hiç olmaz!
Demokles’in kılıcı gibi
Ne zor şeysin sen DEMOKRASİ.

GEÇER GEÇER

Geçer gülüm
Bu günler de geçer.
Deler mi geçer?
Ezer mi geçer?
Yanından mı geçer?
Bilinmez.

Bildiğim bir şey var.
Mutluluk,
Benim istasyonuma
Elbet
Uğrar da geçer.
Şubat 2004

ŞAŞKIN ÖRDEK

Kırk dört yaşında
Ve bütün kapıların dışındayım.

Elimde bir anahtar
Ve önümde kırk kapının ipi var.

Mart 2004

İSTANBUL’U ÖZLEYENLERİN ŞİİRİ

Gözünü sevdiğim İstanbul’u
“Seni pamuklara sarıp saklamalı”

HAKKIMI VER HAKKI

Hakkı niye vermez
Başkalarının hakkını?
Kendi hakkı mı sanır?

Yoksa başkalarının
Hakları yok da
Bütün haklar
Hakkı’nın mıdır?

Haklı mıdır Hakkı?
Haksız mıdır Hakkı?
Düşünüyorum da
Bütün suçu Hakkı’ya.
Yüklememeli

Birileri
Bir başkalarından bekliyorlarsa hakkı
Bil ki “Her şey Hakkı’nın hakkıdır.”

PENCERE

Bakınca pencereden gökyüzüne
Güneşi
Aynı anda gördüğümüzü bilir
Sevinirim
Pencereden bakmasını bilmek gerek.
14.02.2004

HİNT KUMAŞI

“Bulunmaz Hint kumaşı”
Dediler senin için
Kumaş iyi olunca
“Beceri terziye kalır” bilirsin
Bulunmaz Hint kumaşım
Ben en usta
En becerikliyim oysa
Sen olmayınca
Bil ki
“Kral çıplak”

(Ocak2004)